Tüm semavi dinlerde yasak elma hikayesi vardır, semavi olmayan dinlerde de elma değilse bile benzer hikayeler vardır. Bu hikayede bahçedeki elmayı yememek için Allah’a söz veren insanoğlunun sözünü tutmayarak elmayı koparıp yemiş olması ve ardından şimdiki insanoğluna yani bize bağlanır mevzu. Bir bahçe var(cennet/bahçe), deniyor ki insana, her şeyi yapın ama şu elmayı yemeyin.
Dini konularda mantık aranmaz, inanırsın ya da inanmazsın ben orasında değilim de yüzünde şu yasak elma hikayesinin etkisi ile yer yapılmış olduğunu düşündüğüm veya en azından şüphelendiğim birkaç işten bahsetmek istiyorum.
İlki yabancı dil kitapları. Bizim zamanımızda okullarda okutulan İngilizce kitaplarında verilen örnek cümlelerden biri “bu bir elma”.
İkincisi Steve Jobs’un kurduğu ve şu an dünyanın en bilinen, sevilen, kullanılan markalarından alan “elma”.
Acaba diyorum İngilizce kitaplar hazırlanırken elma yerine armut neden denilmedi? Ve yine Steve Jobs şirketi kurarken neden armut değil de “elma” ismini tercih etti?
İlkine verilecek cevapları bilmiyorum ama Steve Jobs şirketin ismini neden elma(apple) koyduğu için bir kitapta okuduğum ve aklımda kalanlar; Hindistan’da etkilenmiş, Atari firmasında çalışırken boş vakitlerinde zamanda gönüllü olarak bir elma çiftliğinde çalıştığını, biraz daha garip olanı o zaman “vegan diyeti”(sebze meyve diyeti) varmış ondan da etkilenmiş. Bu açıklamalar beni tatmin etmedi elbette.
Yasak elma hikayesinde insan(Âdem)o elmayı ısırmasaydı ne olacaktı? Dünya şimdiki durumunda olmayacak mıydı? Dediğim gibi dini konularda mantık aramak gereksiz ama ben aklımı kullandığımda çıkan sonuç şu ki bir şekilde o elmayı ısırttıracak insana, çünkü başka bir yolu yoktu. Douglas Adams’ın The Hitchhiker’s Guide To The Galaxy kitabında dediği gibi karşısındaki zihniyet kaldırıma içinde tuğla bulunan şapkalar bırakmaktan hoşlanan bir zihniyet ise ve bu elma yedirme isteğinden hiçbir zaman vazgeçmeyecek ise er ya da geç seni gafil avlayacaktır, yani elmayı ya da ayvayı illa ki ısıracaktı insan.
Bu arada hikayede Havva’nın rolünü unutmamak lazım, Adem’in elmayı yemesindeki en büyük faktördür, o da şu dizelerde çok güzel anlatılır hani meşhur Ve tanrı kadını yarattı şeyi.
Havva anlatıyor;
Adem elmasını ısırdı, -Tadı senin gibi dedi. ve devam etti…
-Ekşi iç gıdıklayan bir tat; haz veren, hoş tutan bir zevk.
Güldü bana, süzdü gözleriyle. yanıma sokuldu ve fısıldadı…
-Tenin buğday rengi. Cennetten gelmiş bir melek gibi.
+Cehennem. Dedim, sustu. Dalmış, bir yaprağı seyrediyordu.
-Kadın… Dedi sesini yükselterek,
-Cehennem alevinde kavrulmuş gibiyiz. Tek farkımız var bir tek o ayıramıyor bizi. Seni bana, beni sana muhtaç kılıyor.
+Yasak. Dedim.
+Yanarız ikimizde.
Duraksadı bir süre, sonra daldı gözlerime…
-Kadın, elma gibi tadın, biraz ekşi. lakin yine de tatlı suyun. huyunla ruhumu okşarsın. uğruna ruhum ateşlere karışsın. Sen şanslısın kadın.
dedi. ve devam etti…
-Sen şanlısın kadın, cennette yalnızlığı görmedin. görmedin, bu sonsuzluğu; bu sonsuzluğun çekiciliğine kapılıp, sana ait olmayan topraklarda tek yaşamadın. İsyan ettim kadın, cehennemi arar oldum. Yanmak istedim, aklım acıyla meşgul olsun dedim. Ve tanrı kadını yarattı.
Sezen Aksu’nun şarkısı ile bitirelim, bu şeyleri fazla kafanıza takmayın.
Benim pek kırılgan takıntılı olmaz aşkım, sabır öğrendim sayende biz neleri aştık.
böylesine benzemez imkansız iki insan, sırılsıklam körkütük kanunsuz iki şaşkın.
Yasak elmam, günahın mayhoş tadından geçemedim hiç, deli goncam, ayıbim sana paha biçemedim hiç.
Bilirim ki kavuşmak değildir aşk kavuşamamak, sarı hurmam, nefesini nefesime doya doya çekemedim hiç.
Su akar yolunu bulur, ödülde cezada kabul.
Ölüm gibi doğum gibi, ol de olur.
Yunuslar geçti bugün balıkçılarla boğazdan, yatsıda karadenizde dinlenirler birazdan.
Karşı sahilden rüzgar ve o mahur bestesi, ağlıyoruz, Attila İlhan, ben ve Müjgan