Kategoriler
Kültür Sanat

Şarkıdaki hikaye

Yıl 2006… Soğuk bir kış gecesi, Denizli’deyim. Dersten çıktım, dolmuşla sevgilimle beraber kaldığım eve gidiyorum. Dolmuştan indim tam apartmanın kapısına doğru yürürken radyomun kulaklığından yükselen bir şarkı içimi titretti.
Lara söylüyordu “unut“.

Kolay olmayacak, elbet üzüleceğim
Mutlaka bir iz bırakacak.
Belki de çocuk gibi, sana küseceğim
Seneler sonra utanarak.
Dokunup birer birer sevdiğin eşyalara
Hatta belki ağlayacağım
Acı çektiğim doğru ama sen bana bakma
Ne olursa olsun seni unutacağım.
Seni sevdiğim unut sevişmelerimiz yalan
Unut beni de her yalan gibi unut
O sevgiler ki yoktular onlar ümitlerimizdi
Ne ümitler yaşlandı gel zaman git zaman
Ayrıldığımızı unut yalnızlıklar zaten yalan
Unut beni de her yalan gibi unut!

Tanrım diyerek dinledim acıyla, tanrım kimseye yaşatma ayrılığı dedim. Kim bilir ne kadar zordu insanın yuvasını terk etmek zorunda kalışı, nasıl yanardı insanın içi giderken, diye düşündüm. Çok mutluyduk o zamanlar sevgilimle. Aynı evi, aynı hayatı paylaşıyorduk. “Unutmak” zorunda kalma ihtimali çok acıydı. O zaman bilemezdim bu şarkıdaki hikayeyi yaşamak zorunda kalacağımı. Şimdi bu şarkıyı her dinlediğimde o günkü gibi içim acır, Tanrı’ya dua edişim aklıma gelir. Unutmak zorunda kalanlara üzülürken kendimin de unutmak zorunda oluşuma yanarım. O evi, eşyalara tek tek dokunarak, sevgilimin eşyalarını son kez koklayarak terk etmek zorunda kalışımı yıllar geçse de unutamıyorum.