Yolda yürürken aklını yitirmiş biri bana Şans nedir diye sorsa? Mayaca nın cevabı hazır; Şans benim etrafımda olan kişiliklerdir. İşte o da öyle biri. Düşünüyorum da insanın hayatın da dostları, ailesi, sevgilisi, arkadaşları, yaşamın her anında çevremizde olan insanların bizim için ne büyük şans veya şansızlık olduğu belki çok küçük veya çok büyük bir ayrıntı. Göreceli.
2000 yılının belki de en iğrenç geçen zamanlarından biri idi, en sevdiğim mevsimin en ayaz yanlarını yaşıyordum sabahın yedisi Taksim’in en sessiz zamanında tek istediğim sıcak bir bardak çay ile gönlümü şenlendirmekti. Ara sokaklardan birinde küçük bir mekanda buldum kendimi taze demlenmiş çayın kokusu kendimi iyicene yalnız hissetmeme sebep oluyordu bazen en ufak şeyler dokunuyordu içime acımasını mı istiyordum bilinmez sıcak bir yüzle karşı karşıya kalmak başkaydı hep. Küçücük bir ocağın içinde üç veya dört sedir taburesiyle küçük bir camı olan bir mekanda karşılaştım bu sıcak yüzle.
Ocağın başında çektikleri gözbebeklerine yansımış kadının görüş alanındaydım, hafifçe gülümseyerek;
-Bugün de bayağı soğuk değil mi?
Maya: -Evet çok soğuk. Bir bardak çay alabilir miyim?
-Tabi ki kızım.
Tek kelime etmek gelmiyordu içimden ben bile şaşırıyordum bu halime bu ben miydim. O eğlenceli kız gitmiş, yerine kleptoman başka biri gelmişti sanki. Boş gözlerle dışarıyı izliyordum. Tek tük birileri geçiyordu baktığım noktadan. Bir anda teyzemin sesiyle gözlerimi camdan yüzüne doğru çevirdim.
-Siz buraya yabancı mısınız kızım?
Maya: -Evet
Oysa o kadar yakındım ki attığım yalana ben bile inanmak istiyordum ben yabancı olmak istiyordum. Başlamak için bu noktayı seçmek. İşte tam buradan tam bu camın kenarından tanışmak istiyordum her şey ile kendimle, hayatla,başka bir dünya ile. İmkansız mıydı?
Ocaktan yayılan sıcaklıkla montumu çıkardım boş tabureyi yanıma çekip üstüne koydum. Kimseler yoktu bomboş bir mekanda yalnız başına olmanın rahatlığı vardı üstümde sıcak çayımı yudumlarken elimde ki sigaradan içime çekiyor iki parmağımın arasına sıkıca almış küllüğe yakın olmasını istemiyordum. Zehirlenmeye sevdalı genç bir ömrün kıyısından izliyordum kendimi. Ne komik! Öldürür yazan kaç şey hayatımıza girebiliyordu ki sanırım bu zıkkımın ayrıcalığı başkaydı deyip kendi kendime düşünüp gülümserken cama vuran kar tanelerinin esiriydim artık ne mucizevi bir şeydi bu.
Beyazlığın kusursuz güzelliği belki de hiç o kadar masum değildi kar taneleri gözünüzü ayırmadan baktığınızda delirten düşüncelere sokuyor insanı. çayımı tazelemesi için kapının kenarında ki ocağa doğru döndüğümde yalnızlığımı delip geçecek olanın ilk anına şahit olacaktım. Ocağın küçük kapısı açıldı ve siz buraya yabancı mısınız? Diye soru sorabileceğiniz en ideal tipli kişinin içeri girmesiyle Üç kişi olmuştuk. Aksak bir Türkçe ile selam verip hemen yan tarafımda bulunan küçük masaya yöneldi. Bir anda kendimi onu izlerken yakalamıştım elimde değildi Elimde ki bardağın dengesini bozmam kendime gelmeme yardımcı oldu.
Maya: -Teyzecim bir çay daha alabilir miyim?
-Tabi ki kızım bu soğukta sıcak bir çayın yerini başka bir şey tutmuyor değil mi?
Maya: -Evet(ayıp olmasın diye suratımdaki kasları gevşeterek gülümsemiştim içimden bakma teyze ben bu kadar suratsız değilim ama elimde değil ya demek geliyordu)
Yüzümü tekrardan cama dönmek en güzeliydi kimseyle göz göze gelip sahteci bir tavır almak istemiyordum. Çayım ben ve sigaram iyi bir üçlüydük biri beni yavaştan öldürürken diğeri de işin içine canım acımasın diye ortak olup tat katıyordu bundan daha iyisi mi vardı kendim ise içimde ki ruha üfleyip nefes alıp veriyordum.
Fotoğrafınızı çekebilir miyim? Kulağıma gelen soru buydu ama sırtımı döndüğümde sorunun sahibi ben değildim. En nefret ettiğim şey idi fotoğraf çekilmek. Elinde ki koca makine ile gülümseyerek teyzenin bu soruya karşılık yanıtını bekliyordu.
Teyze: -Olum ben pek güzel çıkmam ya(yüzünde utangaç bir ifadeyle)
Yabancı: -(gülümseyerek)Lütfen! öyle düşünmeyin? Ben sadece mekanın sıcaklığından dolayı bunu söylemiştim eğer siz isterseniz çekeceğim zaten.
Teyze: -(gülümseyerek )Tamam evladım çek bakalım. Uzun aradan sonra ilk fotoğrafım olacak demesi son fotoğrafım eşim ile çekildiğimdi rahmetli öleli 10 sene oluyor deyip. kendi gibi poz vermişti.
On sene koca bir on yıl başka biri ile bir karesi yoktu kadının ne düşüneceğimi bilmiyordum. Gözüm teyzenin duruşu ile fotoğraf makinesi arasında dolanıyordu dalıp gitmiştim.
Yabancı: -Çok güzel bir fotoğraf olacak eminim şimdi sıcak bir çay alabilir miyim?
Teyze: -Neyse o çıkar oğlum görmek isterdim aslında fotoğrafı on yıldan sonra kendime bakmayı isterdim.
Yabancı: -Tamam istediğiniz buysa ben nasılsa hâlâ İstanbul’dayım size getireceğim demesi teyzenin bana yönelttiği sorunun ikinci sahibine ulaştırmıştı.
Teyze: -Olum yabancı mısın İstanbul’a.
Yabancı:-Evet teyzecim ben yurtdışında yaşıyorum benim annem Türk babam Kanadalı.
Teyze: -Uzak mı buraya?
Yabancı: -Biraz uzak arada İstanbul’a geliyorum.
Teyze: -Hım bugün iki müşterim de yabancı.
İşte bu söz ile sohbettin seyri bir anda üç kişilik olmaya adaydı.
Yabancı: -Ya öyle mi?
Teyze: -Bak hanım kızım da yabancı.
Karşımda oturan kişiye bakarak ’merhaba’ demek zorunda bırakılmıştım. Teyzemin samimi duruşu sohbettin seyri açısından ya beni iyicene boğacaktı ya da başka bir kapı açacaktı. Ben memnundum camdan dışarı bakıp kendimi soyutlamaya.
Teyze: Pardon hanım kızım sen nerden din?
Maycunun attığı yalanın kuyruk kısmına başlaması mı gerekiyordu. Nereliydim ben?
Maya: -Şey ben İstanbul dışından geliyorum. Okuduğum bölge aklıma gelmişti. Karadenizliyim ben teyze.
Teyze: -Oralar çok güzel televizyonda görüyorum yeşil her yer?
Maya: -Evet teyze aynen öyle.
Bir anda karşımda ki adamın bana ilk sorusu ile başlamıştı muhabbet.
Yabancı: -Süper ben de yurtdışında bir arkadaşın görüntülerinden az çok biliyorum çok güzel doğası var. Şanslısınız.
Şans mı? O da neydi? Benim neden haberim yoktu? Beni şanslı kılan attığım yalanın doğal güzelliği miydi? Peh şansmış. Benim şansla aram bozuktu.
Maya: -Evet çok şanslıyım umarım sizde bir gün bu şansı yakalarsınız.
Yabancı: -İşlerim yoğun olmasa tura çıkmayı istiyordum.
Teyze: -Olur olur iş iş deyip hayatını yaşamayı unutma olum gençken gençliğini yaşamak lazım. yoksa ben gibi mi iken değil(gülerek sitem ediyordu hayatta)
Yabancı: Haklısınız teyze,aslında ben fotoğrafçıyım profesyonel olarak uğraşıyorum dergiler için çalışıyorum buraya da bir çekim için gelmiştim amatör bir grubun çekiminde yer alıp biraz gezip gideceğim tekrardan bakalım belki başka bir zaman Karadeniz’i gezmeye gelirim belli olmaz. (hep gülümseyen bir suratı vardı)
Teyze: -İnşallah olum. Şans bu ya belki orda da karşılaşırsınız ne malum?
Teyzem maşallah biraz daha konuşsa bizi dünya turuna bile çıkartacaktı neredeyse. Ne diyebilirdim ki sadece bakıp gülümsüyordum. Rüzgarın sesi ve kar taneleri ile garip bir sohbetin içine düşmüştüm. Mayanın bu cümleye diyeceği en saçma cevap bir anda ağzından çıkmıştı bile;
Maya: -İnşallah.
Bir anda hepimiz gülmeye başladık. Bazen etrafımdaki arkadaşlarım hep kızar bana maya bir gün şu sesli düşünmen başına bela açacak diye. Belki de doğru.
Saat bayağı ilerlemişti. Yetişmem gereken bir yer vardı ama ben burada kalmak istiyordum. Kendi saçmalıklarıma gülüp sinirlenmek istiyordum patavatsızlığıma. Gülüp geçmek istiyordum benim için edilen dualara nasılsa tutmayacaktı diyen içimde ki abuk sabuk sesin taraftarıydım. Diğer tarafımda direnen Beyaz ışığın düğmesini kendi ellerimle kapatmıştım zaten.
Yabancı: -Sohbetinize doyum olmuyor teyzecim fakat zamanım kısıtlı söz fotoğrafınızı elinize ulaştıracağım.
Nereye gidiyordu şimdi ben bu sohbet için günümden bile vazgeçmişken hiç tanımadığım birine içimden sitem etmekten alamıyordum kendimi. Montumu elime alıp üstüme geçirmeden ondan önce bulunduğum mekandan çıkışım içimdeki sitemi susturmama yarayacaktı sanki. Teyzemin şaşkın bakışları altında içtiğim çayın parasını ödeyip rüzgarın suratıma sert çarpışıyla gerçeğe hoş geldin mayacun demiştim.
Bu kadar dokunmasının sebebi neydi? Adımlarım kar tanelerini ezip geçiyordu o kadar hızlı yürüyordum ki bir anda ayağımın kayışıyla kendimi yerde buluşum bile içimde ki öfkeyi dindirmeye yetmiyordu sanki başka biri gibiydim. Oturduğum yerden kalkmaya çalışırken bana bakan hiçbir gözü görmüyordum. her şey simsiyah olmuştu. Derin bir nefes aldım ve yavaşça yerimden doğruldum montum sırılsıklam olmuştu.
Yabancı: -Çok aceleniz var herhalde baksanıza düşmenize sebep oldu.
Arkama dönüp suratına bakmaya gücüm yoktu. Bilmiyordu tanımadığım birinin öfkesi ve içimdeki aptalca sitemlerin sonucu olduğunu bu düşüsün. Hiç duymadım o sözleri ve elimde montumla yürümeye başladım soğuk içime işliyordu dayanamayıp elimde ki montumu ceza olsun diye üstüme geçirdim.
Yabancı: -Pardon?
Maya: -Ne istiyorsunuz bir şey mi diyeceksiniz?
Yabancı: -Montunuz sırılsıklam farkında mısınız bence giymekle iyi yapmadınız?Bir şekilde kurutacak yer bulmanız lazım karışmak gibi olmasında gideceğiniz yer uzaksa eğer?
Maya: -Bu benim cezam?ha unutmadan ben Karadenizli değilim. Buralara yabancı değilim ok?
Yabancı: -Nasıl anlamadım yalan mı söylediniz?
Maya: -Evet gayet açık değil mi hayatınızda hiç yalancı görmediniz mi şartlar öyle gerektirdi üzgünüm sizinde ortak olacağınızı bilmiyordum neyse ki fazla ilerlemeden bitti. iyi günler
Yabancı: Üzüldüm sizi bu yalana iten neyse umarım daha büyük yalanlara sebep olmaz.
İşte bu söylediği sözün sonucunu ben de bilmiyordum. Hayatınızda bazen en küçük yalanın bile esiri olarak yaşayabiliyordu insan veya koca bir hayatını etkiliyordu.
Maya: -Korkma! Olmaz. Çok düşüncelisin.
Benim için adam gibi düşünceleri olan birini tersleyip duruyordum. Tamamen bölünüyordum hangisi bendim tanımadığım birine sitem edip yolda yere yapışan hatun mu,Sitem ettiğim yabancı adamın düşünceli sözlerine karşılık veren asi hatun mu?İşte tam o anda bu aptalca bölünmeleri düşünürken bilerek sesli düşünmüştüm.
Maya: -Fotoğrafımı çekebilir misin?
Yabancı: -(şaşkın bakışla gülümseyerek)Emin misiniz?
Maya: -Evet. fakat donmadan olursa sevinirim.(montumun ıslaklığını fark etmeye başlıyordum esen rüzgarla beraber)
İkimiz de gülmeye başladık. Fotoğraf makinesini çıkarıp çekmesini istediğim bir poz olmasına rağmen durmadan deklanşöre basıyordu. Kar taneleri arasında fotoğraf kareleri arasında donup kalıyordu zaman. Bir çocuk gibi kendimi hür ve güçlü hissediyordum.
Yabancı: Keşke bu kadar fotoğraf çekmeyi sevdiğinizi söyleseydiniz teyzemle de çekerdim sizi?
Maya: -Ne! sana bir şey söyleyeyim mi ben fotoğraf çekmekten nefret ederim.
Yabancı: -İnsanı şaşırtıyorsunuz gerçekten çok ilginçsiniz?
Maya: -Vallahi şu an yaptığıma ben bile şaşırıyorum biliyor musunuz. Ayrıca zamanınızdan çalıyorum.
Yabancı: -Tünelde bu arada çekim yapacağım arkadaşlar beni bekliyor yanlış anlama sen de gelmek ister misin cafede olacak çekim sen de montunu kurutursun bu sayede. Fotoğraf çektirmekten nefret eden birini ben de çekime götürerek ilginç bir şey yapmak isterim. Ne dersin?
Maya: -Tamam olur. Bu arada adım maya senin?
Yabancı: -Edward Oğuz.
Maya: -Memnun oldum.
Bazen yaptığınız şeyleri sorguladığınızda ne kadar saçma veya size yakışmayacak davranışlar olduğunu düşünerek geçirebilirsiniz. Size ne kazandırır işte orası tam bir muallaktır.
Kışın ayazında saklanmaya çalıştığınız bir mekanın hayatınızda şans diye nitelendirdiğiniz bir kimliğin girişiyle başkalaşabilir. Bazen saçma diye nitelendirdiğiniz şeyler aslında en doğruya ulaşmanın yolu olabilir.
Ve bazen şans dediğiniz şey hayatınızda olan kişilerin diğer adıdır.
Tanışalı tam 8 yıl oldu ve görüşmeyeli 2 yıl.
Tarih: 23 ağustos cumartesi
Mekan: Havaalanı(Edward’ı beklerken)