Kategoriler
Düşünce

17 Ağustos Salı

Unutmadık… #17Ağustos1999

Yine bugün olduğu gibi bir Salı günüydü, çok sıcak bir Ağustos gecesi, 17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03:02(DAYS/UTC+3). 45 saniye sallandık.

22 yıl önce bu gece #deprem oldu #17Ağustos1999 #17AĞUSTOSUunutma #deprem

Ben İstanbul’daydım ve yaşadığım ev eski deniz kumlu bir betonarmeydi, 2000’lere kadar İstanbul ve Türkiye’de hemen her yerde betonarme apartmanlar herhangi bir yerden getirilen kumla çimentonun karışması ile ve denetimsiz herhangi bir kalınlıkta demirlerle yapılıyordu, depremden bir süre sonra bu yasaklandı ve inşaatlarda sadece hazır beton kullanılma zorunluluğu geldi bu sayede betonun kalitesine standart gelmiş oldu en azından. Ki bu bizim eski evler normalde 3-4 katlı olması gerekirken genelde çatı katıyla 6 kata çıkartılmıştı ki bu da hep seçim öncesi gelen imar afları sebebiyle, zaten sur dışı mahallelerde İstanbul’daki mesken olarak yapılmış binaların çoğu kaçaktı bunlar başka şehirlerden veya bazı az kısmı da bizim gibi sur içerisinden gelip kafasına göre(standart yok hepsi farklı) 80-90m2 yaptığı binalardı.

Önceki akşam biraz da kafamız iyiydi(o yaş civarı biz sürekli iyiydik vergi de ucuzdu), gece 01:00 gibi eve gelip kıyafetlerimle sızmışım ben koltukta. Sesle ve sallantıyla uyandım, uğultu ve kapı da açılmıştı(evde babam vardı o tüymüş). Kalktım(ben rahatsız edici derecede soğuk kanlıyımdır kolumu kessen sesim çıkmaz), tutuna tutuna yürüdüm daire kapısından çıktım zaten giriş kat, biraz daha gittim apartman kapısını açtım bir baktım sokağın karşı blok bana doğru eğiliyor 🙂 İnanılmaz, insanlar pıtır pıtır çıkmaya başlayınca ben duvara tutunurken yere oturdum sonra bitti, elektrikler gitti, telefonlar gitti, her şey ve her yer karanlık.

Sonra mahallede o zamanlar yeşil alanlar vardı(akp ve müttehitleri öncesi) daha doğrusu henüz beton atılmamış alanlar, bizim mahallede koca alan(eskiden bamya tarlasıydı bir kısmını söküp top sahası yapmıştık) herkes oraya toplandı, çadırlar filan derken sanırım birkaç gece orada kaldık, evlere girmeye korkuyorlardı ben tabii korkusuz, gamsız, dünyayla ilgili herhangi bir bağı olmayan bir genç olarak ertesi gece eve girdim uyudum ama insanların hemen hepsi 1 hafta evlerine girememiştir. Bu arada artçılar da günlerce devam etti ayrıca sanırım birkaç ay sonra büyük bir artçı deprem daha oldu o zaman ben bir plazada çalışıyordum yüksekteydim 6’dan büyük diye hatırlıyorum.

Bizim oralarda hiçbir ev yıkılmadı ama bazılarında çatlaklar oluştu, birçoğu “kentsel dönüşüm” ismiyle yıkılıp yeniden yapıldı her apartmana “bilmem ne kardeşler inşaat” gibi yazılar yazılarak Fransız balkonları ile yükseldiler, çirkinlik. Bizim insanlarımızda nedense estetik yok, hadi bilimsizsin neyse, hadi sanat filan boş işler de kardeşim az bir göz nizam olur, estetik anlayışın olur, yok abi. Eskisi gibi bitişik betonları dizdiler bir farkı olmadı, sadece bu sefer deprem sigortasıydı, birkaç farklı yönetmelikti vs.

1999 depreminde yaklaşık 18.000 kişi öldü, 100bin kadar bina yıkıldı bir o kadar hasarlı bina oldu. Açıkçası depremin ardından geçen 22 yılda özellikle yeni büyük bir depremin olması muhtemel olan İstanbul’da ders alınıp da bir iyileştirme yapılmadı, o kadar yıl boyunca hükümetler ve belediyeler tümüyle aynı partidendi ve bence eğer şu an deprem olsa 1999’daki hasar ve kargaşanın 10 katı büyüklüğünde bir şeyle karşılaşılacaktır. Bunun nedenleri; 1- yeşil alan sayısı azaldı, dediğim gibi bizim mahallede bir koca yeşil alan, park vardı o artık yok, çoğu yerde artık yok. Açgözlü herifler her yere beton döktüler. 2- İstanbul eskisinden daha kalabalık ve sıkışık, bu kişi başına düşecek hem yeşil alan, hem diğer kaynakların daha kısıtlı olacağı anlamına gelir. vs. vs.

Zaten son yangın ve sel felaketleri, bu tür afetler öncesi devletin herhangi bir hazırlığı olmadığını, yöneticilerin vizyonsuzluğunu ile para hırsın ve umursamazlığını gözler önüne serdi. Adamlar devleti babalarının şirketi gibi yönetiyor, tek düşünceleri kâr elde etmek, oysa devlet vatandaşlarına hizmeti yaparken kâr odaklı düşünmez, sosyal devlet vs. vs. boş işler, bilmemek daha doğru olurdu ama öğrendik keşke olmasa. Deprem sonrası bir sürü vergi getirildi, Özel İletişim Vergisi vs. yıllardır ekstradan ödüyoruz ve sanıyorum tümünü cengizler yedi, yetmedi bir sürü beton döküp o betonlar hiçbir şey yapmadan durduk yerde paramızı yiyorlar(X garantili), hasta garantili şehrin başındaki şehir hastaneleri, köprüler, yollar vb.

Bir ara depremle ilgili bilim konseyi kurdular ama sonra dağıttılar, bilgim yok ancak muhtemelen cengizlerin(akp müteahhitleri) işine gelmeyen kararlar çıktığı içindir. Sağ sola rastgele konteynerler filan koydular bilmiyorum hâlâ var mıdır ama ilginçti. Çeşitli arama kurtarma ekipleri kuruldu, veya var olan özel ekiplerin isimlerini duyduk, onları tanıdık.

Velhasıl sevgili arkadaşlar deprem konusunda çok çalışmamız gerekiyor, İstanbul’da benzer büyüklükte beklenen deprem olursa şayet bu ekonominin ve nüfusun yarısından fazlasının olduğu bölge olması hasebiyle bütün ülkeyi kötü etkileyeceği için savaş gibi bir olay, büyük tehdit. Sağda solda beka, vatan millet Adapazarı muhabbeti yapanların bu konuda hiçbir iş yapmıyor olmaları da bir gerçek. Umuyorum ve inanıyorum özellikle İstanbul için bir şeyler yapılır, bunu yapabilecek kapasitede olduğumuzu düşünüyorum. Birkaç yıldır İstanbul dışında yaşıyorum ve eğer mecbur değilse bir insanın İstanbul’da ikamet etmesi bence delilik(bunu 20 yıl sonra söylüyorum, eskiden gamsızdım şimdi değil).

2019’da BBC Tükçe’nin hazırladığı belgesel çok iyi, izlenebilir:

Deprem: 17 Ağustos Depremi’nin 20. yılında Gölcük-Değirmendere’de yaşam

Arşiv mahiyetinde bloguma eklemek istedim, yazım içerisinde hatalı olan yerler varsa bana bildirirseniz(@twitter) sevinirim, düzeltirim(errare humanum est).