Leylek gelse, o leylek aynen Nils’i İsveçin üzerinden uçurduğu gibi alsa yüreğimi kanatlarına ve uçurabilse yanına, ama malesef o leylek bile aramızdaki engelleri aşmayı başaramaz.
Yahu bırak leyleği, kazı, martıyı sen oradan bır ışık versen bana, ben ışığa doğru uçar adım gelsem yanına.
Amaaann..! Hep kahır Hep kahır bıktım bee..!
Neydi bizi birleştiren o zamanlar ve şimdi ne bizi ayıran hiç bilmiyorum…
Bildiğim tek şey ben seni seviyorum diyorum sense beni duymuyorsun…
Bir şeyler yapmam gerek biliyorum. Sevgi bir eylemdir biliyorum.
Durup düşünüyorum… Aklıma gelen eylemlerin hepsi suç buralarda…
Diyorum, lan Volkan yaz pankartlara sevdanı, git as sokağına pankartı,
Diyorum, lan Volkan yaz geçtiği yollara seni seviyorum lan diye… 🙂
Aradığımda benimle bir küfür gibi konuşuyorsun ya hani, ben ona bile razı, sana yine merhaba diyorum.
Diyorlar lan olm! bırak bu kızı sana kızmı yok 🙂 ben de diyorum bırakamam deli gibi seviyorum! hehee!
Sonunda aşkını kapadım, hapsettim bir yerlere…
Şimdi seni unutmaya değil çabam aşkımı hapsettiğim yeri unutmak, görmezlikten gelmek anıları…
Kafamın içinde filler sevişiyor her gece yatıp uyumak öyle güç sensiz off! 🙂
Başka bir tende bulamıyor bu beden, biliyorum bunu ama her dokunduğum yer sen oluyorsun…
Seni düşünmemeye çalışmak için yapmadığım kalmadı, şu dünyada öyle çok yıkıldımki yerlere vuruldum, zaman zaman süründüm! ve sonunda ayağa kalktım tekrar yürüdüm lakin senin bu sevdan beni bir nakavt etti bebek ben hâlâ aşkınla sürünüyorum!.
Her şeyin sonu var derlerdi de inanmazdım. Belki de inanmak işime gelmezdi, doğruymuş. Yaşanılanlar, karşılıklı paylaşımlar, hüzünler, sevinçler, durup düşünmeler ,pes etmeler, yeniden basliyorum demeler, gözyaslari, yalanlar, olmamasi gereken doğrular, birbirinden garip hal ve hareketler… Etrafimizda dolasan bu olaylarin hepsi bizi şekillendiren, hayatimiza yön veren olgular degilmidir? İçinden işimize gelenleri seçeriz, en azından böyle olmalıydı deriz hep. Sanki hüzün bizim adresimizi bilmiyormuş gibi. Hep gülmek isteriz bize en çok bu yakışır. Bu masallarda bile olmuyor. Önce ağlatiliyor masal kahramani yerden yere vuruluyor. Mesela saat 12 de kabak oluveriyor bindigi sahane at arabasi. Kahroluyor hatun. Bu masallarında bize verdigi mesaj şu bence. Kimse boşuna kahraman olamaz hayal mahsulü bile olsa. Yılmıyor külkedisi yaşamaya devam ediyor tavan arasında. Bir gün biliyor gelecegini prensin. Bu hüzünlerden başarıyla geçtigi ve mutlulugu hakettigi için prense eş oluyor. Bizde öyle olmalıyız bu hayatta. Mutluluğu yakalamak icin hüzünlere demir atmakla sonunda mutluluğu bulacağımızı bilmeliyiz. Her hayata bir masal misali bakmalıyız. Kahramanı kendimizin oldugu bir masal. Konuları farklı olsada sonunun mutlaka mutlu bitecegi ve şahit olanların gülümseyecegi bir masal. Masallarin kisa olduğunuda aklımızdan çıkarmamamız gerek. Çünkü masal kahramanlarına uzun bir hayat vermez yazarlar. Her şey üst üste gelir. Bir elmayi ısırmakla sonlanan hayat, prensin öpücüğüyle yeniden başlar. Asıinda mutlulukta bundan sonra başlar. O elmayı ısırmakla anlarrz hayatrn güzelligini. Prensin gelmesini beklerken anlarız ciğerlerimize aldıgimız nefeslerin değerini. Yoksa nereden bileceğiz mutluluğun kelime anlamını. Bizim elimizde her şey. Çünkü ne kadar Çabalarsa çabalasın körolası yazarlar her masal mutlu biter.
Kategoriler