Kategoriler
Medya

Sağır Oda’daki domuz bağları!

Haftalar öncesinden kamuoyuna lanse edilen bir diziydi Sağır Oda. Doğan Grubu’nun hemen hemen bütün yayın organları, Kanal D’de yayınlanacak yapım için seferber olmuştu adeta.
Etkili bir pazarlama stratejisi uygulanarak, örneğin Kurtlar Vadisi’nin yerini alacağından bahsedilerek, başrol oyuncusunun Polat Alemdar’dan farklı olacağından dem vurularak, insanların ilgisi bu yeni dizi filme çekilmek istendi. Başarılı da oldular. Geçen hafta yayınlanan ilk bölümü reyting sıralamasında birinci oldu çünkü.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre dizinin konusu, İkinci Dünya Savaşı’nda temerküz Hitler’in kamplarındaki Yahudilerden zorla toplanıp sonra ortadan kaybolan Nazi altınları ve bunların Türkiye boyutuyla ilgili. Ancak, ana konsept daha ziyade Deli Yürek ve Kurtlar Vadisi’nde olduğu gibi mafya, sermaye ve aile bağları arasındaki ilişkiler üzerine bina edilmiş. Kamuoyunun dikkatini çekmek için de “derin devlet ilişkileri” vurgusu bir sos olarak kullanılmış.Dizinin senaristleri Soner Yalçın ve Cüneyt Özdemir. Yeni Şafak gazetesi yazarı Bekir Hazar’ın köşesinde yer alan bilgilere göre, ekip bir yıldır senaryo üzerine çalışıyormuş. Sadece ilk bölümü, 57 kez yazılıp çöpe atılmış, sonra tekrar yazılmış. Cüneyt Özdemir, Bekir Hazar’a dizinin hayal mahsulü olmaktan ziyade gerçekleri deşifre ettiğini söylüyor: “Bizler haberciyiz… Bazen her şeyi haberlere yansıtamıyorsunuz doğal olarak… Ancak bunları dizi mantığı içinde vermekte mahzur yok… Dizideki birçok olay gerçek.”

“İbranice” dua eden bir Yahudi’yi “besmele” çekerek öldüren “sakallı” bir katil


Bu ifadeleri gördükten sonra dizinin tam 57 kez yazılan ilk bölümünde ne vardı sorusu aklıma takıldı birden. Bir de Cüneyt Özdemir’in “haber” haline getirilemeyen “gerçekler” vurgusuna… Baştan sona izlediğim ilk bölümde kaybolan altınlar yoktu; ama görüntüler tamamen Türkiye’deki Hizbullah yapılanması üzerine kurgulanmıştı. Kaçırılan insanlar vardı ekranda; evlerin altındaki gizli geçitler ve sorgulama mahzenleri… Ayrıca domuz bağıyla bağlanmış insanlar, Irak’taki görüntüleri hatırlatan kaleşnikoflu, poşulu, sakallı “militanlar” ve “besmele” çekilerek yapılan infazlar da… İsmailağa Camii’ndeki cinayet sonrası ortaya atılan “bodrum” katındaki “işkencehane” ve “kadı mahkemeleri” kavramlarının üzerine bu görüntüler zihinlerde farklı çağrışımlar oluşturması için yeteri kadar malzeme veriyordu izleyenlere…

Biliyorsunuz polis 17 Ocak 2000’de Beykoz’da bir eve baskın düzenlemiş, çıkan çatışma sonrası Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu ölü, örgütün ikinci adamı Edip Gümüş ve arşivci Cemal Tutar sağ olarak ele geçirilmişti. Evdekiler, bilgisayarlardaki bilgileri yok etmek için “hard diskleri” banyo küvetine atıp kurşunlamışlardı.

Şahsen dizi deyip geçemiyorum ekrandan yansıyan görüntülere. Bu yapım için ciddi paralar ayrılırken ve buna uygun tanıtım kampanyası düzenlenirken Hizbullah’tan hiç bahsedilmemesini ve herkesin merakla beklediği ilk bölümde “İbranice” dua eden bir Yahudi’yi “besmele” çekerek öldüren “sakallı” bir katil imajının zihinlere nakşedilmesini çok anlamlı buluyorum. Sanırım diziyi kurgulayanlar, “Sağır Oda” gerçeğini iyi biliyorlar.
Aksiyon dergisinden Mehmet Yılmaz’ın yazısı;