Kategoriler
Eğlence

İzledim: Dark City 1998

Oda karanlık, saat durmuş, dışarıda sonsuz gece hüküm sürüyor. Bir ses yankılanıyor: “Zaman durdu.”

Matrix, Fight Club ya da Dark City gibi “kafa yakan” filmler ilk izlendiğinde genellikle aksiyonu, karanlık atmosferi ve görsel çarpıcılığıyla izleyiciyi büyüler; ancak ikinci kez izlediğinde asıl meselenin, kimlik, özgür irade ve gerçeklik algısı üzerine ustaca kurulmuş bir felsefi deney olduğunu fark edersin.

Açıkçası izlemeye karar verdiğimde hiçbir spoiler yememiş olmama rağmen Emrah Ablak’ın bu filmi tavsiye etmesinden dolayı bir tık gerilmiştim, filmi sadece bilim kurgu olarak izleyemeyeceğimi biliyordum, bu yüzden filmi daha önce hiç izlememiş olmama rağmen kafamın yanacağını bilerek play tuşuna basmış oldum.

Fight Club/Dövüş Kulübü 1999 mesela o filmi ilk izlediğimde hatırlıyorum çok eğlenmiştim, bu filmde de eğlendim elbette ancak Dövüş Kulübü’nünde yönetmenin aslında anlattığını anlamak sanırım 3. izleyişimden sonra olmuştu. Bu film 1998 yapımı, film bittiğinde ağzınızda kalan tad çok farklı olacak, hep derim; bana göre sinema 2000 yılında bitti, dikkat ederseniz modern sinemanın en iyi filmleri 1990-2000 yılı arasında çekilmiştir, o dönem çekilen filmlerin ayrı bir hastasıyım belki de bu bizim kuşağa özgü bir şeydir.

“Uyanıyorsun. Kim olduğunu bilmiyorsun.”

1998 yapımı Dark City, Alex Proyas’ın imzasını taşıyan, sisli ve karanlık bir bilimkurgu-noir harikası. Film, hafıza yokluğu, gerçekliğin doğası, bireysellik ve özgür irade gibi temaları karanlık bir şehir makinesinde yoğuruyor.

Bu yazıda, Dark City üzerinden “biz kim miyiz?”, “hatıralar bizi mi yoksa biz hatıralarımızı mı yaratırız?” gibi varoluşsal sorulara, sinemasal detaylarla ve film dünyasındaki yankılarıyla birlikte yaklaşacağız.

Konu Özeti (Spoiler İçerir)

John Murdoch bir otel odasında uyanır; ne kimliği ne nereden geldiği aklına gelmektedir. Hatta yanında bir ceset vardır. Ve hemen peşine “The Strangers” adlı tuhaf varlıklar düşer.

Murdoch peşinden gelen polis müfettişi Frank Bumstead ile birlikte bu garip karanlık şehirde gerçeği aramaya koyulur. Gecenin tam ortasında herkes uykuya dalar; şehir yeniden inşa edilir, binalar yer değiştirir, hafızalar yeniden yazılır.

Murdoch’un “tuning” denen yeteneği, yani gerçekliği manipüle etme gücü, Strangers’ın bile sahip olduğu bir güçtür. Hikaye, onun bu gücü kullanıp kendi kimliğini geri kazanma ve özgürlüğe ulaşma çabası etrafında kristalleşir.

Finalde, şehir aslında derin uzayda izole bir yapı, Strangers insanların “özünü anlamak” için deneyler yapmaktadır. Murdoch, gerçek bir “Shell Beach” yaratıp şehri güneşe dönmeye zorlar, ışıkla, hatıralarla, özgürlükle…

Temalar ve Anlatısal Katmanlar

1. Kimlik ve Hafıza

Film, kitlesel hafıza manipülasyonunun bireyi nasıl etkilediğini sorgular. Hatıralar bizi biz yapan şey mi, yoksa bize verilen hatıralar mı? John, Strangers’ın zorla verdiği anılarla yaşayan bireylerden biri olurken bir anomalidir çünkü o, anakronik gerçek hafızaya saldırıdan etkilenmez.

Bu hâliyle Dark City, “sen hatıraların bir toplamısın” fikrine bir darbe indiren film sayılır. Ve aynı zamanda “hatıralar ne kadar güvenilir?” sorusunu herkese kazımak ister gibi.

2. Kontrol, Manipülasyon ve Güç

Strangers, insanları uyutup şehirde “tuning” operasyonlarıyla her gece her şeyi yeniden kurarlar. İnsanları kontrollü bir deneyin parçası olarak görürler. Bu, adeta bir Tanrı-senarist metaforudur: dışarıdan müdahaleyle dünyayı yöneten bir irade…

Ama Murdoch’ın varlığı, o projenin dışına çıkma potansiyelidir. O, “verilen dünyayı reddetme” şansı sunar. Ve film, bireysel özgürlüğün, manipülasyona karşı kazanabileceği zaferi ima eder.

3. Gerçeklik ve Kurgunun Ötesi

Dark City, tek katmanlı bir gerçeklik yerine, katmanlı bir mimari kurar. Şehir sürekli yeniden düzenlenir; binalar kayar, sokaklar yer değiştirir. İzleyici, film boyunca “Gerçek burası mı?”, “Bu bir deney mi?” ikilemiyle yaşar.

Bu yönüyle film, Platon’un Mağara Alegorisi’ni çağrıştırır: insanların gördükleri gölgeler mi, yoksa hakikat gölge mi? Bir yorumcu, Murdoch’u Platon’un Glaucon’u olarak nitelendirir; ama işin sonunda Murdoch mağarayı değil, mağaranın kendisini yeniden kurar.

4. Işık, Gölgeler ve Sinematografi

Filmin sinematografı Dariusz Wolski, ışık-gölge kontrastlarını ustalıkla kullanır; büyük ölçüde koyu tonlar hakimdir.

Juriglian’ın ışık araştırmasında örneğin açılış sahnesinde sarkıt lambanın salınımıyla yaratılan yüz yarı karanlık, yarı aydınlık kompozisyonu bu kontrastı vurgular.

Ayrıca şehir mimarisi, ekspresyonist ve gotik eserlerden ilham alır. Binalar sembolik olarak bastırılmış bir bilinçaltını andırır.

Kült Klasik Olmasının Arkasındaki Nedenler

  • Zamanın ötesinde atmosfer: Dark City, çıkış yaptığı dönemin ötesine geçecek bir atmosfer ve stil yakalar. O kadar ki, Matrix ile stilsel ve konsept benzerlikleri sıkça gündeme gelmiştir.
  • Eleştirel takdir: Roger Ebert filmi “vizyoner bir başyapıt” olarak değerlendirmiştir. Roger Ebert
  • Yapım ve kurgu sorunları: Sinematik atmosfer çoğu eleştirmen ve izleyici için büyüleyici olsa da, bazı eleştiriler senaryonun yer yer bulanık olmasından, karakterlerin motivasyonlarının zaman zaman zayıf kalmasından şikayetçi olmuştur.
  • Yönetmenin versiyon tercihleri: 2008’de çıkan director’s cut versiyonu açıklayıcı anlatıyı azaltır ve bazı sahneleri genişletir. Proyas, filmin gizemini sabit tutmayı tercih eder.

Eleştirel Bir Azıcık Tiksinti: Eksikler Nelerdir?

  • Kurgu bazen seyirciyi oyunda kaybettiriyor; bazı olaylar “çok gizemli olma” takıntısıyla fazla mat hale geliyor.
  • Filmin aşk boyutu (Murdoch – Emma) kimi izleyiciler için inandırıcılıktan uzak kalabiliyor, his ağır basıyor, ancak “neden” kısmı zayıf bırakılmış hissi var.
  • Anlatının bazı gizem unsurları yarım bırakılır; izleyiciye çok fazla boşluk bırakılması “büyü”yü korusa da bazıları için sıkıntılı olabilir.

Neden İzlemelisiniz?

Dark City, sadece bir film değil; izleyiciye bir “düşsel labirent” sunuyor. Her sahnesi üzerine düşünülebilecek bir detay barındırıyor. İzlediğinizde sadece “nasıl bitti?” demeyeceksiniz “ben neyim, gerçekten neyim?” diye sormaya başlayacaksınız.

Bu filmi sinema severler, felsefe düşkünleri, hatta “izlediğim şey gerçek miydi?” sorusuna meraklı olan herkes kaçırmamalı. Çünkü Dark City, karanlığıyla aydınlatan filmlerden.

Kaynakça

  1. Wikipedia – Dark City (1998 film)
  2. https://www.imdb.com/title/tt0118929/
  3. Roger Ebert – Dark City (1998) Review
  4. Film Obsessive – The Darkness and the Light of Dark City
  5. Deep Focus Review – Dark City
  6. BenQ Blog – Dark City: Sci-Fi Cinema Noir Without the Neon
  7. Juriglian Blog – Lighting Research: Neo-Noir and Dark City

Dark City öyle bir film ki, bittiğinde ekrana değil, kendi zihnine bakıyorsun. Her köşesi karanlık, ama o karanlıkta ışığı aramayı öğretiyor. Bazen kim olduğunu unutmak değil, kim olduğunu yeniden seçmek gerekir diyor sanki. O yüzden, ışığı biraz kıs, kahveni tazele, bu sefer filmi değil kendini izle. İyi seyirler, karanlıkta kaybolmaman dileğiyle. 🌒